8 Kasım 2022 Salı

Öldüğünü Bilmeyen Ölülerin Ülkesi

Zalimin çıkarttığı yangınlara su taşırken

Mazlumun kayıtsızlığında piştim ben

Öldüğünü bilmeyen ölüler ülkesi burası

Nasır tutmuştur ellerim

El verirken bir kabzımalın yüküne

Su taşıdım tek tek buğday başaklarına

Üşenmek, burun bükmek ne haddime

Tütün kuruttum, pamuk hasat ettim

Kavurulurken yüzüm güneşin alnında

Tornacı tezgahından, kaynak ateşinden

Mobilya talaşından

Denize çıkan sokaklardan,

Ormana açılan bahçe kapılarından, 

Ayağımda çizme, başımda baret

Kaldırım gören yarım pencerelerden süzüldüm maviye

Bir ceylan gibi sekerken aslanın pençesinden

Zalimin dişli düzeneğine çekicimi vururken ellerim kanlı nasır

Mazlumun pişkinliğinde taş olmaya durdum ben

Şimdi nasıl da güzel dönüyor yağlı çarklar 

Çok mesut halinden kabzımal, tornacı ve dahası

Bu kabulleniş yalnız bana münhasır değil

Çocukların sesi de yok parkta, 

Bir güzel tablo üstünde kadının gözü de

Ya da bir köpeğin kendi kuyruğu etrafında dönüp duran neşesi

Çok mesut halinden çiftçi, fırıncı, çöpçü ve daha onlarcası

Ama hiç yüzü gülen de yok

Çünkü burası öldüğünü bilmeyen ölüler ülkesi


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

O Zaman

Yorganımın ayaklarıma denk düşmediği zaman Açlığın uykuya döndüğü Utancın hin gülüşlerin mengenesinde öldüğü zaman Kitaplığın önündeki solgu...