Binelim şu eski sandala
Durgun çarşaf gibi bir denizde
Ne kadar açılabiliyorsak açılalım
Bırakalım sonra kürekleri
Nereye götürürse götürsün bizi deniz
İnanmak en büyük kumardır
Biz yalnızca suya inanalım
Binelim şu eski sandala
Durgun çarşaf gibi bir denizde
Ne kadar açılabiliyorsak açılalım
Bırakalım sonra kürekleri
Nereye götürürse götürsün bizi deniz
İnanmak en büyük kumardır
Biz yalnızca suya inanalım
Sarılmıştık kör bir ışığın altında
Bir yere yetişir gibi
Ne çok hızlı atıyordu kalplerimiz
Bir zaman sonra durdular
Aynı kör karanlığın altında
Konuşulması gerekenleri susup
Susulması gerekenleri konuşmuş gibi
Birbirlerine baka baka
Gördün mü bak
Yıkıldı işte bu sırça köşk
Akıyor çıkmaz bir sokakta kıpkızıl kan
Süzülerek ağır ağır kırık taşların arasından
Boğuluyor kan gölünde çırpına çırpına bir çocuk
Her yanında cam kırıkları
Kıpırtısızsın ve hiç duymuyorsun
İçine içine bağırdığı bu onulmaz çığlıkları
Ölü kuşlar düşüyor üstüme
Ölü kuşlar, kanatları bedeninden arınmış
Ne kaçmak imkanı var artık bu yıkımdan
Ne yeni bir temelden inşa
Gülistandaki güller bile bize darılmış
Bunca emek bunca zaman bunca gülüş boşa mı şimdi
Açmıyor hiçbir anahtar hiçbir kapıyı
Kilitlerin hepsi tam bileklerinden kırılmış
Küçülüp kesiklerimin ezginliğinde ana rahmine
Varsa mümkünatı bir şekilde gitmeli
Ama yeniden doğsam ne fayda
Tohum tutmaz bu toprak
İlk nefesimde içtiğim bu süt zehirli
İyileşmemiz de mümkün değil artık
Herkesin içinde derin bir suizan
Kuşlar taşıyacak cesedimi belli ki
Son kullanma tarihi geçmiş bir ilaçtır artık zaman
Yorganımın ayaklarıma denk düşmediği zaman Açlığın uykuya döndüğü Utancın hin gülüşlerin mengenesinde öldüğü zaman Kitaplığın önündeki solgu...