23 Ağustos 2022 Salı

Ölme Mevsimi

Gül bülbüle ümit vermiş durduğu daldan

Bülbül saçmış toprağa gülün tohumunu

Biter bahar, gelir diye kış

Ey bülbül, yeşermez o gül, boşuna o uğraş 

Bu mevsim sevme mevsimi değil


İnsanlar geçiyor sokaktan, hepsinin yakasında fotoğrafım

Gözümle saydım bir solukta, o kadar az

Bir bakayım kimler omuz vermiş tahta sandığa

Kimler vefakar, kimler kadirşinas, kimler değil

Yararak kalabalığı, bir çocuk geliyor mezar başına

Sesleniyor eğilip, usulca

Kalk baba, bu mevsim ölme mevsimi değil





22 Ağustos 2022 Pazartesi

Endişe

Zamanlı zamansız nasılsın diyememek

İçimdeki sancının adı

Nasıl olduğunu bilememek belki de

Ya kötüysen,  acıyorsa canının bir yerleri

İşte ağzıma gelen, bu endişenin kekremsi tadı


Bu cüzzamlı endişenin ağırlığı üstümde

Oturdum sahilde yarısı ıslak bir bankın kuru tarafına

Bir şiir yazdım, kim bilebilir ki bu şiiri sana yazdığımı

Aç martılar bilir, karınları doyup gidene kadar o da

Kulaklığı kulağında hızlı adımlarla yürüyen kız bilebilir

Denize rastgele olta sallayan şu acemi balıkçı kesin bilir

Bu saatte geldiyse buraya, yarası derindir, o kesin bilir

Kimseden değil ama sen bilirsin bundan eminim

Daha okur okumaz

İç geçirirsin cevap verir gibi uzun uzun

Senin de göğe bıraktığın mektubu kimse bilmez

Bir üstümdeki o ağır endişe 

Bir de, suda ki balığa seni soran ben bilirim...




19 Ağustos 2022 Cuma

Bahane

Dik ve eski bir yokuş bu yürüdüğümüz yol

Tepemizde kıskanç bir güneş

Göğe dokunma gayesi tastamam cebimizde

İnceden ter yürüyor alnımızdan boynumuza soğuyarak

Kapılar dizilmiş sağlı sollu, bir tabur asker gibi

Rengarenk, allı pullu, üç basamaklı kapılar

Geçmişi aşağıda bırakmanın ürkekliği üstümüzde

O geçmiş ki, çok uzaklara bıraktığımız hırçın bir kedi

Hiç bırakmayacakmış gibi peşimizi


Zamandan ve insandan muaf bir yürüyüş bu

Kapılar, basamaklar, taş kaldırım, ve gökyüzü var en çok

Kapı önlerinde alkım çiçekleri boy boy

İstemem ne geçmiş, ne de bir insan evladı

Kimse gelmesin ardımızdan

En güzel bahanem benim bu yokuşlar

Öpmek için sevgilinin yorgun ve al yanaklarından


19.08.2022 İstanbul


 




5 Ağustos 2022 Cuma

Tanrıyı Hatırlamak

Yan yana iken gözlerine bakamadığım doğrudur

Doğrudur yokluğunda gözlerini özlediğim de

Su verdiğimde, veremden ölmüş bir gencin 

solmuş mezar çiçeklerine

Ellerini hatırlarım bembeyaz, 

küçücük kırılgan ellerini

Ellerini hatırlamak ölümü hatırlamak gibi biraz


Yan yana iken ellerini tutamadığım doğrudur

Doğrudur yokluğunda uzun kıvırcık saçlarını özlediğim de

Okşadığım da, bir çocuğun

Kirden ağırlaşmış saçlarını sevecenlikle

Küçük ayaklarını hatırlarım çiçekli çoraplar içinde

Ayaklarını hatırlamak, güneşe koşmayı hatırlamak gibi biraz


Sen yokken, ne yapmak istedimse seninle,

Yan yana iken yapamadığım doğrudur

Doğrudur seni görmenin verdiği heyecanın denizinde

bütün denizcilik kurallarını unuttuğum

Her bir ayrıntınla hatırımda tutuyorum seni

En çok sevdiğimdi mesela gözlerin

Gözlerinde her gün yeniden doğurduğun umut

Bendim rüzgarlı bir akşam, gözlerini ayırmadan baktığın o beyaz bulut


Bekle geleceğim elbet yine bir bahar dönümünde

Hiç bitmeyecekmiş gibi süren yolculuklar yaparak 

Yeni açmış mor begonvillerin önünde bekle

Gönderdiğin bir fotoğrafta 

Ellerini tutmuştun iki güzel sapsarı saçlı çocuğun

Saçları ki onların yüreğimde yalım alaz

Söndürmek ne mümkün 

Ah onları hatırlamak Tanrıyı hatırlamak gibi biraz


05.08.2022





4 Ağustos 2022 Perşembe

Başka Sevmek Üzerine

 

-Ne düşündüm biliyor musun? Okuduğum bir çok imkansız sevgi hikayesinde, sevgi hep masumdu. İçinde şehvet barındırmıyordu asla. Bu bizim hikayemizse, biz bu hikâyenin neresindeyiz tam olarak. 

-Okuduğun hikayeler şayet yaşanmış ise şehvet kısımları çıkarılıyor, hayal ürünü ise atlanıyor. 

-Peki şart mı?

-Şart değil tabi. Şartlı sevgi mi olurmuş Allasen? Özenle hazırlanmış bir kahvaltı gibi, peynir tabağı yanında şarap gibi, güzel kıyafetler gibi. Şart değil ama olursa çok güzel olur, olmazsa dünyanın sonu değil.

-Peki şehveti çıkarmasa yazar, nasıl biterdi sonu bu hikayelerin?

-Sevmek tamamen kalp ile alakalı, hissetmekle. Sevişmek mevzubahis olunca ise işin içine beden giriyor, beden girince tabu giriyor, günah giriyor, kimlik giriyor, legallik, illegallik giriyor. Giriyor babam giriyor. Haliyle bu sevişmelere Şırnak'ta Konya'da hikâyeyi okuyan "günah" diyor, İzmir'de Çanakkale'de okuyan "vay be ne ateşli aşk" diyor. Yazar ise sevginin sadece kutsallığının konuşulması istiyor. Çünkü o her coğrafyada kabul görüyor. Sevişme olmadığı için kimse sormuyor "neden seviştiler" diye. Ama sevişseler "niye seviştiler ki şimdi bunlar" deyip soracaklar ve hayal güçleri sevginin evrensel kutsallığından uzaklaşıp bedene, hareketlere seslere indirgenecek. Belki de o büyülü kutsal sevgi bir anda bu şehvete yenik düşecek. Özellikle sevişmenin günah!!! olduğu coğrafyalarda yazarlar bunu yazamazlar korkudan. Kabul görememe belki de linç korkusundan. Senin okuduklarında muhtemelen bunlardan. Sevişmeyi çıkarmasa yazar sonu nasıl biterdi dersen. Coğrafyaya göre değişir. Yazara göre ise sabittir. 

-Ya sen?

-Ben derken? Yazar mıyım mı diye soruyorsun? Sevişmek benim sevgi anlayışıma gölge düşürmez. Aksine tat verir. Sen ne düşünürsün bilemem. İşte burada coğrafyadan, yetiştirilmekten, kimliklerden, ekonomik özgürlükten, geleneksel anlayışa kadar her şeyin kıstası geliyor. Ayrı tutulmalı mı? Bence hayır. Ama sevgi hikayesi salt sevişme üzerine de kurulmamalı kesinlikle. Öyle olursa ilk orgazmda biter her şey. Bu yüzden diyorum ki, seninle her şeyin tadına varmak istiyorum. Seni her şeyinle seviyorum çünkü. Bedeninle kalbinle ruhunla bakışlarınla. Ama seni kutsamıyorum. Peygamber değilsin, melek değilsin, tanrıça hiç değilsin. Harika bir kadınsın. Güzelsin. En başta evrende var olan her şeye karşı vicdanlısın. Masmavi gökyüzü, yemyeşil orman, sapsarı topraksın. Keşfedilecek çok şeyin var nezdimde. O yüzden diyorum, bulutundan yağmuru, toprağından çiçeği böceği, ormanından bin bir rengi hissetmek istiyorum. Sinemaya gitmek istiyorum mesela seninle. Konsere, yeni bir şarabın tadım gecesine, operaya mesela. Müzeye, resim sergisine, sanat galerisine... Metroya binmek, geminin güvertesinde çay içerken dalgaları ve uzaklaşan karayı seyretmek istiyorum. Temizlik yapmak, mobilya taşımak, evi boyamak istiyorum. Seninle yapacağım her şey demek, seni tanımak, kapılarını açmak, içine girmek, daha çok tanımak ve daha çok sevmek demek benim için. Daha basit olmak gerekirse kafamda seninle ilgili elli planım varsa bunların bir ikisi cinsellik barındırır içinde. 

- Beni çok tanıdın, çok sevdin diyelim. Bu daha çok üzmez mi seni peki?

- Hayır. Ben seni terk edebilecek kadar çok seviyorum. Desen ki şu an ayrılalım. Hemen seninle iletişimi kesebilirim. Yıllarca görüşmeyebilirim. Ama seni sevebilirim de. Vazgeçilmezim değilsin çünkü. Ben seni arabesk sevmiyorum. Gidersen ah vah etmem, varlığında etmediğim gibi. 

- Varlığımla yokluğumun hiç farkı olmayacak mı sende?

- Olmayacak evet. Çünkü ben seni varlığında da yokluğunda da aynı seveceğim. 

 

2 Ağustos 2022 Salı

Nezaket

Bilmem kaçıncı senesiydi ömrümün kaçıncı ayı 

Çok da ihtiyar sayılmam canım 

Ama hiç hatırımda yok orası

Bildiğim, kaz ayağı çizgilerim gözlerimde

Mevsimlerden yaz, ayağım çıplak

Yalayıp geçiyor yüzümü hafif bir rüzgâr

Omuzumda kadınımın yorgun başı

Teni tenimde, nasıl kadife gibi yumuşak

Bir ileri bir geri, dönüyor tepemizde ıhlamur ağacı

Ihlamurda kuş, kuşun ağzında cıvıl cıvıl bir şarkı

Altımızda bizi kucaklamış yumuşacık bir hamak

Kıvrımlı beliyle yaşlı bir nehir akıyor yanı başımızdan

Nasıl da saygı duyuyor seslerine cırcır böceğinin

Nasıl da salınır gibi düşüyor yaprak yere

Acıtmamak için canını toprağın

Ve toprak nasıl da kucaklıyor kırmamak için belini yaprağın

 

İzlemiştim, suyun toprağa, toprağın yaprağa nezaketini

Akşamüstü bir nehir kenarında gözlerimin derin çizgileriyle

Derin yaralarıyla yüreğimin, 

Delirmiştim insanın kabalığına, ıhlamurun altında dönerken dünya

Olmasaydı kadınımın hatırı, utancımdan intihar ederdim kesin... 

02.08.2022

O Zaman

Yorganımın ayaklarıma denk düşmediği zaman Açlığın uykuya döndüğü Utancın hin gülüşlerin mengenesinde öldüğü zaman Kitaplığın önündeki solgu...