17 Şubat 2017 Cuma

Yol Aslında Biziz

Ayaklar olmasa da yolculuğa çıkabilir yürek.
Ve yol yoktur aslında yolcu olmadıkça.

Toprağın binbir türlü hali var.

Kah kum olur, kah taş olur.
Çamur olmuştur suya bulandığında, gübre olmuştur tohuma karıştığında.

Göğün binbir türlü hali var.

Çiçeğin öyle ve hatta suyun binbir türlü...

Ya insan…

İnsan değişmez mi?
Değişmemeli mi, aynı mı kalmalı acırken de sevişirken de…
Düştüğünde yahut yük yüklendiğinde omzuna ne yapmalı nasıl olmalı?

Toprak bile dönerken taşa ve hatta kuma, nasıl aynı kalabilir insan…

Ya insan…
Çıktıysa bir yolculuğa ne ile karşılaşacağını bilmeden…
Ne kadar hazırlıklı olabilir ki her şeye?
Zamanın eli değmeden zamanın içinden geçmek mümkün mü?
Nilüfer çiçekleri bilebilir miydi, onları deli gibi bir sevgiyle büyütürken hatalara karşılık olarak verileceğini…
Bilebilir miydi bir şiir kelimelerinin düştüğü zamanın çok ötesinde bir yabancının içini kanatabileceğini… Bilse şiir olur muydu, nilüfer çiçekleri güzel olur muydu o kadar… Bilse insan, çıktığı yolculuğunda canının tahminlerinin çok ötesinde acıyacağını, çıkar mıydı o yolculuğa?

Yahut insan bilebilir miydi, canının acımasına bunca temkinli olurken bu temkinin başkalarının canını acıtacağını?

Velhasıl kelam, tüm bu belirsiz değişimlerin en can alıcı temelidir sevmek.
Değişimlere rağmen, hayatın bizi savurduğu rüzgarlara rağmen, birbirimizi onca acıtmamıza, düşmemize, zehir içmemize uykusuzluğa, aldanmaya, aldatmaya, kanmaya, kanamaya rağmen tomurcuk veriyorsa içimizdeki çiçek, filizleniyorsa yeniden bir fidan yeniden, biz sadece birbirimizi değil, yolu, birlikte yolculuğu, yolculuğun bizi biz yapmasını sevmişiz…
Ve bilmişiz… Yol aslında biziz…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

O Zaman

Yorganımın ayaklarıma denk düşmediği zaman Açlığın uykuya döndüğü Utancın hin gülüşlerin mengenesinde öldüğü zaman Kitaplığın önündeki solgu...