Yağmur yağıyor…
Bir zalimin eliyle yakılmış iç yangınlarını söndürmek istercesine… Bardağı devirmek, acının değdiği her yeri suyla boğmak istercesine yağıyor. Bilmiyor yağmur acının büyüklüğünü, yıkılmışlığın boyutunu. Yağıyor, bulutları doldurup doldurup, bilmeden daha cana değmeden buharlaşıp yittiğini… Yağıyor yağmur, bir menekşenin kırılmış dallarını yerlerinden koparırcasına, toprağı eritip suya katarcasına.
Seni çırılçıplak yaktığım yangında buz gibi üşütürken, üşüyorum bende… Tuzla buz ediyorum vicdanımı… Sana bakmaya, eşyalara dokunmaya, fotoğrafınla konuşmaya, yemeye, içmeye, nefes almaya utanıyorum…
Nereye dönsem kendi zalimliğimi, acımasızlığımı görüyorum… Seni görüyorum. Gördükçe buz gibi titreme nöbetlerini, ısıtmaya korkuyorum. Isıtamam diye korkuyorum. Daha çok üşütür öldürürüm diye korkuyorum… Kapını çalmaya, sana sesimi uzatmaya, yanından geçmeye utanıyorum. Gözlerine yakalanırsam ölürüm… Gözlerimi gözlerine çevirmeye utanıyorum…
Yağmur yağıyor...
Acı yağıyor onunla birlikte. Yalnızlık, yıkılmışlık, güvensizlik, çıplaklık, korku, nefret yağıyor… Yıktığım harabelerin enkazı yağıyor etlerime çarpa çarpa. Savuramıyorum… Avunamıyor, avutamıyorum…
Seni anlamaya çalışıyorum. Acına dokunmaya hissetmeye, acında kendimi yakmaya çalışıyorum. Bilemiyorum yangının nasıl dineceğini, üşümenin nasıl geçeceğini, onca yıkılanın yerine nelerin dikileceğini dikilmesi gerektiğini…
Seni ihanetim, beni pişmanlığım yakıyor… Ve sevmekten başka hiç birşey yapmayan seni de öldürüyorum kendi ellerimle… Kendimi de öyle… Bizi, bizi biz yapan her şeyi de öyle…
Zalimce seviyorum, öldürerek seviyorum… Sevmek ağır geliyormuş bana… canımı acıtırken kedi misali beni seveninde canını yakıyormuşum… gözlerindeki üşümüşlükten nasıl da derin hissediyorum bunu… ve pişmanlık nasıl da yedi kollu canavar gibi parçalarken bir ahtapot gibi kaçmamı engelliyor…
Yıkıntıların arasında bulmaya çalışıyorum parçalarını… Toplasam bir bir diyorum… Dikerim… Ama korkuyorum. Çünkü kalacak izleri o dikişlerin… Kolunda bacağında yüzünde sırtında karnında kalbinde başında heryerde binlerce dikişle bambaşka olacaksın… Korkum izlerinde her daim kendi yanlışımı hatırlamak, izlerinde seni nasıl kanattığımı görüp o izlerde yeniden yeniden kendimi kaybetmek… ve sen elimi sürmemem için parçalarına dahi, kaçıyorsun benden… Daha ne kadar parçalayabilirim seni… Ne kadar acıtabilir, küçültebilir, ne kadar yok edebilirim…
Ne olur izin ver ağlaya ağlaya, yana yakıla, parçalana parçalana, öpe öpe, seni toplamama…
Ne olur izin ver sen yavaş yavaş iyileşirken benim izlerinde her gün yeniden yok olmama, kanamama, utancımda boğulmama…
Ne olur…
Bak yağmur yağıyor…
Belki diner acımız. Belki söner yangınımız… Belki değdikçe damlalar yüreğimize bir küçük tohumcuk düşer yeniden toprağa… filizlenir. Belki tomurcuk olur…
Herşeyi bu kadar cehennem ateşiyle birlikte cehennem karanlığına çevirmişken, ve pişmanlığımın cehennem çukurlarında debelenirken tek şey diliyorum…
Ne olur yarın güzel bir şey olsun…
21092016
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
O Zaman
Yorganımın ayaklarıma denk düşmediği zaman Açlığın uykuya döndüğü Utancın hin gülüşlerin mengenesinde öldüğü zaman Kitaplığın önündeki solgu...
-
Kötü olanın Beni artık sevmediğini düşünmek sanıyordum Daha kötüsü Hiç sevmediğini düşünmekmiş En kötüsü ise Sevmediğini bilmek Mevsim mevs...
-
Özlem nedir? Nedir bahar? Begonvillerin önünde iki çocuk. Birinde çirkin bir gülüş, birinde nazlı bir duruş, Görsen gülüşlerinde güneşler ...
-
Gümüşsuyu'nun üstü meydan Solumda Alman konsolosluğu Adı konmamış ihanetlerin yılgın ağırlığı Sırtımda keskin bir gürz Takip ediyor gö...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder