1 Mart 2017 Çarşamba

Hoş geldin oğlum

Bembeyaz masumluğunu gösterircesine bembeyaz karlar altında geldin dünyamıza. 

Sabahın erken saatleriydi gelişin. “Haydi kalkın, ben geliyorum aranıza ve çok şey var yapacak dünyayı güzelleştirmek adına” der gibiydin…

Sancısızdın olabildiğince, naifliğin ve insanları kırmamaya özen göstereceğinin ilk işaretiydi annenin canını acıtmadan kolayca  kucağımıza verilişin.

Heyecanlıydık. Ben daha sakindim, daha dik daha heyecansız gibi. Öyle görünmeye çalışıyordum yahut. Hayat bize her duruma alışıkmış gibi davranmayı öğretmemiş miydi zaten? İşte böylesine kutsal ve heyecan verici bir durumda da dik ve sakin olmalıydım…

Oğlum… Çınar Kemal’im… Devrime geleceksin demiştim sana… Hayat daha zor olacak ama güzel şeylerin habercisi gibi geleceksin demiştim. İşte daha da artmaya başladı devrimin sancıları yeni bir doğum sancısı gibi… Sokaklar şimdi daha bir tehlikeli lakin daha bir korkusuzuz bizlerde.

Cesaretimiz seninle birlikte, Ali İsmaillerden, Abdocanlardan, Ethemlerden, Ahmetlerden koptu geldi ve senin daha doğumhane kapısında kaşlarını çatıp sıktığın yumruğunla geldi yerleşti yüreğimize…

Bize cesaret verdin oğlum. Bize umut verdin.

40 gün oldu bugün aramıza katılalı. Ve 40 gündür evimizde bir tatlı telaş, değişik bir umut var… 

Şaşkınız hala… 

Senin 40 güne sığdırılması mümkün olmayan tepkilerine, yanı başımızda çıkardığın o garip seslere, gizli gülüşlerine, ayağa kalkacakmış, hemen sokaklara dökülecekmiş gibi gayretli hareketlerine alışmaya çalışıyoruz…

Senin varlığından önce her sokağa çıktığımda, yumruğumu her kaldırdığımda, gırtlağım yırtılırcasına her bağırdığımda içimin bir yerlerine çöreklenmiş iğnesini batırırdı umutsuzluğum ve kursağımda bırakırdı heyecanımı…  

Her sokaktan dönüşümde buruk olurdum. Çünkü dönmemem gerektiğini düşünürdüm… dönüyorsam sokaktan eve devrim yoktur, ve (a)normale geri dönmüştür her şey… Yine devam ediyordur bir yerlerde ölümler, tacizler, tecavüzler, yoksulluklar, ezilmeler, kölelikler…

Lakin senin geleceğin haberinle nasıl güçlendi omuzlarım, nasıl dikleşti başım, nasıl coştu yüreğim…

Şimdi geldin oğlum… 

Kucağımdan omzuma çıkmak için debeleniyorsun bayrağı daha da yukarıya taşımak ister gibi… Sesini daha gür çıkarmak ister gibi başını dik tutmaya çalışıyorsun…

Şimdi geldin işte oğlum…  

Mustafa Kemal  görüyorum önce, Kubilay görüyorum, bir ülkenin doğum sancılarının içinde… 

Sonra Deniz Gezmiş ve yoldaşlarını görüyorum ihanete karşı dimdik ve onurlu bir koşu içinde… 
Erdal abini görüyorum 17 sinde ölümden korkmayan gözlerle kendini idam edenlere bakışını… 

Ve daha demincek, yıllar geçse de demincek gezide bu ülkenin onurunu dimdik ayakta tutmaya çalışırken vurulan ağabeylerini görüyorum daha doğumhane kapısından sıktığın yumruğunda ve çattığın kaşlarında…

Sana her baktığımda geleceği görüyorum oğlum. Yeniden kanlı ve pis bir doğumun ardından kirletilmemiş bir tertemiz bir ülke görüyorum.

Başkasının acısıyla canı yanan, bu acıya ses çıkaran ve acıtanlara hesap soran insanları görüyorum… 

Gülen kadınlar türkü söyleyen kadınlar görüyorum oğul… En önünde safların…  Çocuklar görüyorum ışıl ışıl yürüyen… 

Ellerinde kitaplar, ellerinde cetveller, ellerinde fırçalar. Yeniden çizmek ve boyamak için bu güzel ülkeyi…

İnsanlar görüyorum oğul birbirinin elini tutmuş ayrışmadan, bölünmeden ileriye bakan ve iki lokma ekmeğini bölüşen, düşeni kaldıran…

Oğlum Çınar Kemal’im… Çınar koyduk adının önüne… Çınar gibi olsun ışığının kökü, ömrün çınar gibi uzun olsun istedik… İnsanlara gölge ol, yol gösteren ol, nefes ver, huzur ver, sakinlik ver istedik… Sonra Kemal dedik sana… Büyük önderin adını koyduk. Onun gibi kemal, onun gibi aydın, onun gibi bağımsızlığına düşkün ol diye…  Kemal dedik.. Herkes Mustafa olurken sen kemal ol istedik. Ufkun açık olsun, haksızlıklara, hukuksuzluklara, sömürüye karşı hukukla, bilimle, olgunluğun ve azminle dimdik dur istedik…

Oğlum Çınar Kemal’im…

İsminle yaşa oğlum…

Hayatı ve insanları güzelleştirmek için vereceğin emeğinle, yoksullara, emekçilere, kadınlara çocuklara, yaşlılara, mazlumlara gereceğin kolun kanadınla, insan kalmak ve diğerlerini de insan kılmak adına dökeceğin alın terinle yaşa oğlum…



Yaşa oğlum… Dimdik omuzların, onurun, şerefin ve devrimci gülüşlerinle yaşa oğlum…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

O Zaman

Yorganımın ayaklarıma denk düşmediği zaman Açlığın uykuya döndüğü Utancın hin gülüşlerin mengenesinde öldüğü zaman Kitaplığın önündeki solgu...