Eylül hüznünü olduğu yere bırakıp giderken, Ekim’in bana AŞK getireceğini,
Hiç bilir miydim
Ekim isyanını içimde harlarken, yüreğimde kıvılcımlanan AŞK’ı da harlayacağını,
Hiç bilir miydim
İçime ekilen tohumu en iyi sonbahar yağmurlarının filizlendireceğini,
Hiç bilir miydim
Varlığını sorguladığım her şeyin sorgusuz sualsiz beni sana getireceğini,
Hiç bilir miydim
Kavgasını verdiğim geleceğin aslında içinde seninde olduğun bir gelecek olduğunu,
Hiç bilir miydim
Serkeşlik üzerine kurulmuş dünyamın, merkezinde çocuklarımızın olacağı bir dünyaya evrileceğini
Hiç bilir miydim
Sana dokundukça teninin damarlarımdaki kanımdan daha fazla bana hayat vereceğini
Hiç bilir miydim,
Siyah ve griye dönüşmüş gözlerimin mora bu kadar çabuk alışıp seveceğini
Hiç bilir miydim,
Turgut Uyar’ın dizelerinin senin hayatıma küçük bir tebessüm gibi gelişinle yanılacağını*
Ve Ekim’in hayatımdan hiç gitmeyeceğini
Hiç bilir miydim,
Yazdığım bütün hüzünlü aşk şiirlerine yüklediğim anlamın birden komikleşeceğini
Hiç bilir miydim,
İçimdeki yazma, sevme, direnme aşkımın gözlerinde kocaman bir Çınar ağacı gibi büyüyeceğini,
Hiç bilir miydim,
On yıl önce tutmaya korktuğum ellerini, şimdi bırakmaya korkacağımı,
Hiç bilir miydim,
On yıl önce omzumdaki çantanın yerine şimdi senden benden bir canı taşıyacağımı,
Hiç bilir miydim,
Yaşadığımız onca sancının ilacının bize kek pişiren oğlumuzun sımsıcak sarılması olacağını,
Hiç bilir miydim,
Geceleyin dışarıya gezmeye, eğlenmeye değil de ateşlenmiş oğlumuzun telaşı ile çıkacağımızı,
Hiç bilir miydim,
Menekşenin kokusunun olacağını ve bu kokunun misk-i amber misali beni cennetine katacağını,
Hiç bilir miydim,
Hayatın akışının elimizde olmadığını, buna kiminin kader, kiminin tesadüf benimse Seda diyeceğimi,
Velhasıl-ı Kelam,
10 yıl önceydi İzmir’de falıma bakan bir çingenenin, senin adını zikrettiğinde umarsızlığımın dönüp dolaşıp kocaman bir şaşkınlık içinde aşka dönüşüp hayatımın tam merkezine kurulup oturacağını bilemezdim.
Onca zamanın bize neler eklediğini neler çıkardığını, neler yüklediğini, neler aldığını, neler verdiğini, neyden neye çevirdiğini sorgulamıyorum… Zamana direnen insanlık tarihinde görülmemiştir.
Zor zamanlarımızın izlerinin zor geçeceğini biliyorum, ve biliyorum güzel zamanlarımızın gözlerimizde birbirimizi hala bulduğumuzun daha güzel geçeceğini ve izlere iyi geleceğini…
Bilmek bilmemek üzerine yazdım bu yazıyı. Zira hayat aslında bir öğrenmedir… Şimdi tebessümle bakıyorum hayat. Bize ne çok şey öğretmiş. Ve biliyorum ne kadar çok şey öğretecek daha.
Onuncu yılımızda, bana yine en güzel hediyeyle geldin… Bir CAN’la…
Seni seviyorum isminin başında sıfatların yetersiz kaldığı sevgilim…
Seni seviyorum tüm bilisizliğimle ve seninle gelecek tüm bilgilere olan açlığımla…
Seni seviyorum anaçlığının, analığının, kadınlığının, insanlığının, güzelliğinin ve Tanrının sana bahşettiği nadideliğinle…
CAN’ım
CANAN’ım
CAN’ımın CANAN’ı
CANLARIM’ın CAN’ı…
Hep söylediğimi söyleyeceğim sana…
İnanıyorsam Tanrıya, senden sebep…
Çünkü sen mucizesisin onun bana…
3 Ekim 2007’den
3 Ekim 2017 ye…
…
*
eylül toparlandı gitti işte
ekim falan da gider bu gidişle
Turgut Uyar (Acıyor Şiirinden)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder